Çok ilginç bir hikayesi var bu sendromun. Garip bir sendrom.. İlginç dinamikleri içerisinde barındıran bir durumdan bahsedeceğiz şimdiki yazımızda. Stockholm Sendromu
23 Ağustos 1973 sabahında saat tam 10:10’da Stockholm’da bulunan Kreditbanken isimli bankaya siyah gözlükler ve siyah bir peruk takan garip bir adam girdi. Bu adam sağa sola ateş etmeye başlayıp, tehditler saburuyordu. “Parti başlasın.” diye naralar atan bu adama bir kaç dakika sonra diğerleri de katıldı. Soyguncular yanlarında patlayıcı özelliği olan maddeler ve silahlar getirmişlerdi. 4 kadını rehin aldılar, diğer çalışanlar ve müşterilere de gitmeleri için 5 dakika verdiler. Hepsi kaçtı. Tam 6 gün.. 6 gün boyunca rehin tutuldu bu 4 kişi. Polis olay yerine geldiğinde uzun süren görüşmeler hiçbir fayda sağlamayacaktı. Büyük bir direnişle karşılaşan polisler, farklı yollar üzerine toplantı üzerine toplantı yapıyordu. Bir şekilde soyguncularla tekrar iletişime geçen polisler ceza evinde bir arkadaşlarının olduğunu, o kişinin derhal yanlarına getirilmesini istediklerindne bahsettiler.
Soyguncular sadece bunu istemekle kalmamıştı. Bir de bu arkadaşlarının bir spor araba ile kapının önünde beklemesini istiyorlardı. Polisler hızla soyguncuların isteklerini yerine getirirler. Ancak bir sorun vardır, o da polis ablukasının banka önünde devam etmesidir. Ablukanın kaldırılmasını talep eden soyguncular daha sonra tüm rehineleri bırakacaklarını belirttiler. Tabii ki polis bu isteği reddetmiştir. Ancak gergin bekleyis tüm hızıyla devam ediyordu. Tüm gazeteler, ulusal radyo ve televizyon kuruluşları olayı canlı olarak yayınlıyorlardı. Dışarıda bunlar olurken, içeride çok farklı durumlar gelişiyordu. Buraya kadar klasik bir soygun gibi gözüken olay daha sonraları ciddi şekilde bilimsel ve sosyolojik tespitlere konu olacaktı.
İçerideki Olaylar..
6 gün boyunca aynı ortamda kalan rehineler ve soyguncular arasında ilginçtir ki karşılıklı konuşmalar hatta yakınlaşmalar başlar. Rehineler bu durumun sonucunda soyguncuların kendilerine zarar vermeyeceklerini onların sadece buradan çıkıp gitmek istediklerine inanır duruma gelmişlerdir. İçerideki 4 rehine için bu soyguncular aslında iyi bir insan izlenimi yaratmaya başlamışyı. Asıl suç ise polisteydi. Onlar izin verselerdi. Soyguncular derhal ortamı terk edeceklerdi. Soyguncular da rehineler ile basının konuşmasını istediler. Amaçları halkın baskısı ile ablukanın kalkmasıdır.
Rehineler ne yaptıysa olmaz, polis asla bu duruma girişmez. Neyse işin sonunda yaklaşık 130 saat sonra polisler gaz bombaları ve timler ile içeri girerler. Ve soyfun sona erdirilir. İşte tam bu noktada .ok garip bir olay yaşanmıştır. Rehineler de soyguncular ile birlikte polise direniş gerçekleştirirler. Peki bu kadar mı? Hayır tabiiki de
Dava süreci başladığında soyguncuların aleyhinde bir tek kelime bile söylemeyen rehieneler tuhaf hareketlerine bir yenisini daha eklerler. Aralarında para toplayıp soygunculara iyi bir avulat tutarlar. Peki bitti mi? Hayır.. Soyguncular yıllar sonra hapisten çıktıklarında ailecek onlarla görüşmeye devam ederler. İşte bu noktada bu durumun nedenini çözmeye çalışan sosyologlar ve bilim insanları şöyle bir kavram ortaya atar. “Stockholm Sendromu”
FBI araştırmalarına göreyse adam kaçırma ve rehin alma olaylarının %27 sinde rehinelerüzerinde bu ”stockholm sendromu” etkisini göstermektedir.En çok savaş esirleri, rehineler veya aile içi şiddet mağdurlarında görülen bu stockholm sendromu’nun sebebii nsanoğlunun hayatta kalma içgüdüsüdür. Sendrom genelde şu şekilde gelişir: önce dış dünyadan tamamen soyutlanmış durumdaki kurban, kendisine baskı yapan kişinin şiddet eğilimlerini fark eder, onun kendisini öldürebileceğini hisseder ve bu ölüm korkusu arttıkça hayatta kalma isteği de paralel olarak artar. Zorbanın karşısında giderek zayıf düşen kurban, onun en küçük iyiliğini bile gözünde büyütüp minnet duygusuyla dolar.Bir süre sonra kendini zorbanın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, ona karşı hoş duygular göstermeye; yaptıklarına hak vermeye başlar.Baskı gösterene kendini yakın hisseder ve ondan kendisine bir zarar gelmeyeceği hissiyle kendini rahatlatır. Kurban sonunda sahip olduğu tek olumlu ilişkisinin zorba ile aralarındaki ilişki olduğunu düşünerek bu ilişkiyi kaybetmemek adına elinden geleni yapar.
İşte böyle bir durum Stockholm Sendromu. Yorumlarınızı aşağıda bekliyor olacağım.
Yorumlar