Hayat,ömür,yaşanmışlıklarımız ve yaşayacaklarımız özellikle her şeyin başında olan biz gençlerin kafasını sürekli kurcalamakta olan bir soru:Geleceğim nasıl olacak? Hayatın belki de en tatlı ve en eğlenceli yıllarını yaşayan biz gençler zamanımızı bizden yaşça büyük insanların bize biçtikleri gelecekleri değerlendirmeye çalışarak ve bunları belirli kalıplar içerisine sığdırarak kabul etmeye çalışmakla geçiriyoruz.Uğraşacağımız iş,kurabileceğimiz bir aile,yaşayacağımız yer ve iş-ev arasında mekik dokumakla geçen yıllarımızın bizi yavaş yavaş yaşamımızın son yıllarına doğru ilerletmesi… Sürekli yarını düşünerek yaşamayı benimsemiş planlı olarak nitelendiren insanların gelecek adına bizler ile girdikleri uzun tartışmaların yanında ‘’anı yaşa’’ şeklinde etrafa empoze edilmeye çalışılan mesajlar ile bu tarz insanları protesto eden insanlar da yine bizlerin gelecek adına düşlediği hayallerin kafamızda yoğrulması adına birkaç kelime eden kişiler olacaktır.Herkesin kafasında üç soru ile,’’Neyim?Ne olmalıyım?Olmak için ne yapmalıyım?’’ soruları ile sözcüklerde somutlaşmaya çalışan bu düşünceler insanları yine insanın kendi doğasında olan daha iyisini istemenin ve bir an önce hedefe ulaşmanın sabırsızlığıyla tarih sahnesinde kendine yer bulan ilk insanlardan beri ister istemez insanlık adına kötü olarak nitelendirilen kirli işlere yöneltmiştir.


Peki en son bahsetmiş olduğum,ister istemez kötü ve kirli işlere yönelen insan demişken Yugoslav sinemasının önemli bir karakterini sizlerin gözleri önüne sererek örneklendirmek isterim.Daha önce üzerinde durduğum biz gençlerin geleceği adına yapmaya çalıştıkları planlamalar değil,sadece ama sadece kardeşinin rahatsızlığını düzeltmek adına kendi geleceğini feda eden bu karakterimiz ”Perhan” sizce çıktığı bu yolun başındayken bir suç çetesine karışacağını ve hayatının genç yaşında bir tren vagonunda göğü seyrederek biteceğini tahmin edebilir miydi?Bence edemezdi.


102-103 yıl önce 1915’te bu kahramanlar Çanakkale topraklarında henüz çocuk yaşında henüz 15 yaşlarında iken canını alçak düşmanların hain saldırılarına teslim edeceklerini birkaç yıl önce baba ocağındayken tahmin edebilir miydi?Hayır,bence yine edemezlerdi ama babalarının ve dedelerinin şehit oldukları Çanakkale topraklarına ellerinde tüfekle giderken ‘’Nereye?’’ sorularına ‘’Ölüme…’’ yanıtını emin bir şekilde vermekten de çekinmemişlerdi.
Yazar: Zeki Baş
Yorumlar