Mimar Yenal Akgün İle Mimarlık Üzerine Keyifli Ve Özgün Bir Röportaj

13423978 10154928883424947 6846708753237025751 n
Röportajımıza geçmeden önce bir kaç şey söylemek isterim. Sayın Yenal Akgün hocam benimde tasarım dersinden hocamdı. Bana mimarlık konusunda çok şey kattı.  Mimarlığı sevdiren bir yapısı ve kaliteli kişiliği ile her zaman saygı duyduğum hocamla bir röportaj yapmak istedim. Sonuç gayet keyifli oldu 🙂 Ben okuyunca mimarlıkla alakalı çok şeyi yeniden düşünmem gerektiğini öğrendim. Mimarlık bağlamında bir çok konuda farklı ve özgün bilgiler bulabileceğiniz bir röportaj sizlerle. 



1-) Merhaba röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. İlk etapta Mimarlık ile ilgili sorulara geçmeden önce bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

13423978 10154928883424947 6846708753237025751 n

1978 Elazığ doğumluyum. İlkokul ortaokul ve liseyi İzmir’de okuduktan sonra mimarlık eğitimimi İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1999-2006 yılları arasında aldım. Daha sonra İzmir’e dönerek bir süre çeşitli ofislerde çalıştıktan sonra İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine başladım ve bir süre sonra araştırma görevlisi oldum. Burada yapı bilgisi, bilgisayar destekli tasarım ve mimari proje dersleri verdim. Akademisyenliğe paralel olarak çeşitli mimari proje yarışmalarına farklı ekiplerle katıldım. Bu yarışmalardan 2 de ödül kazandım. Yüksek lisans sonrasında doktora eğitimim sırasında Stuttgart Üniversitesi’nin hafif Strüktürler ve Kavramsal Tasarım Enstitüsü’nde bulundum. Bu enstitüde dünyaca ünlü mimar/ mühendisler Frei Otto, Jörg Schlaich ve Werner Sobek ile çalışma imkanım oldu. Bu süreç, hem araştırmacı hem de mimar olarak olaya bakış açımda önemli farklılaşmalara ve gelişmelere yol açtı. Doktora sonrasında ise İzmir’de çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalıştım. Bu sırada meslek pratiği ile de ilişkilerimi gerek mimari proje yarışmaları, gerekse bazı proje işleriyle sürdürdüm. 2015’te yine bir ulusal mimarlık yarışmasında ödül kazandım. Bir süre kendi ofisimi freelance olarak devam ettirdikten sonra şu anda da Konak Belediyesi’nde mimar/ tasarımcı olarak çalışıyorum. Yani bir parça uygulamanın içine geri döndüm ve akademik kariyerime eğitimci olarak ara verdim. Ancak çeşitli jürilerde, derslerde konuk olarak akademiyle ilişkimi de sürdürüyorum.


 

MC4B0MAR

2-) Mimarlık günümüzün en popüler meslekleri arasında ve herkesin bu meslek hakkında az çok fikri var fakat biz birazda işin eğitim kısmını öğrenmek istiyoruz. Yani kısacası mimarlık fakültesinde okuyacakları 4 yıl boyunca neler bekliyor?


Mimarlık eğitimi oldukça sabır gerektiren, maddi manevi yorucu bir eğitim. Bunu baştan kabul etmek gerekiyor. Hep sorulan bir soruya cevap olarak söyleyeyim, iyi resim çizebilmekle hiç ama hiç alakası yok. Çok iyi resim çizebilip mimarlığı hiç beceremeyen niceleri olduğu gibi tam tersi bir dolu örnekle de karşılaştım. Aslında mimarlık çok yönlü bir meslek ama temelini “tasarım” kavramı oluşturuyor. “İki rengi biraraya getirmek”, “iki farklı mekanı biraraya getirmek” ya da “iki farklı kıyafeti bir araya getirmek” aslında farklı mesleklere ait olsa da hep tasarım sorunları, ve cevabı da benzer bir eğitimden geçiyor… Mimarlık eğitimi de aslında tasarım eğitimi verilen tüm bu mesleklerin oluşturduğu piramidin bence en tepesinde olduğu için bütün tasarım alanlarına bir parça yakın olmanızı sağlıyor. Bu anlamda da penceresi ufku geniş insanlara ihtiyaç duyuyor. Ama tabi ki ilgi olmadan da olmuyor. İlgi duyuyorsanız ve vizyonunuz genişse herşeyin olumlu gelişmesi daha kolay. Yani,, eğitiminizin, yani mimarlığın, bir hayat biçimi haline gelmesi gerekiyor. Yoksa başarı gerçekten oldukça zor. Zaten içinizde bu eğilim varsa bir zaman sonra her olaya her nesneye tasarımcı gözüyle bakmaya başlıyorsunuz. O ışık yanmıyorsa da maalesef hiç yanmıyor ve eğitim büyük bir zulüm haline geliyor.

Daha somut konuşacak olursam daha ilk yıldan sabahlamalara alışmak, hazır olmak gerekiyor. Burada tek sorun iş yükünün çokluğu değil bence. Test tekniği gibi sorgulamaya çok açık olmayan bir sistemden herşeyi sorguladığın bir eğitime geçtiğinde öğrenci bocalıyor. Bocaladıkça işler uzuyor tabi. Sabahlamalar bence biraz da bundan. Gerçi bu sabahlama ortamları eğer grup halinde çalışılıyorsa keyifli de olabiliyor ama bu tarz bir zorluğa alışmak gerekiyor. Tabi sabır da önemli. Masa / bilgisayar başında saatler geçirmeye hazırlıklı olmak lazım. Çok uzun saatler, günler çalışmak başarının her zaman garantisi de olamayabiliyor. Günlerce uğraşıp hazırladığın proje daha ilk sunumda hocalar tarafından darmadağın da edilebiliyor. Bu yüzden bir parça eleştiriye açık olabilmek, yapılan eleştirilerden kendine birşeyler çıkarabilmek ve de sakin kalabilmek de önemli.

Yani bir sürü zorluğundan bahsettim ama bence tasarım (ve de mimarlık) eğitimi çok güzel ve de eğlenceli. İnsanın başka yönlerini tanımasına fırsat veren, yaratıcılık odaklı bir eğitim. Bu anlamda bence bütün zorluklara değer.

3-)En çok etkilendiğiniz mimar kimdir ve sizi nasıl etkilemiştir ? 



Tek bir mimardan etkilendim demek doğru olmaz. Bence hiçbir alanda tek pencereden de bakılmamalı zaten. Çeşitli yönlerini sevdiğim etkilendiğim birçok mimari grup var benim de. Rem Koolhas’ın mekan düzenini ve yenilikçiliğini severken, Tadao Ando ya da Peter Zumthor’un malzeme duyarlılığına, malzeme/ mekan arasında kurduğu ilişkiye hayran olmamak mümkün değil bence. Yıllar da geçse Mies’in mekan kurgusundaki akışkanlığa hayranlık duyarken, Heatherwick Studio ya da BIG’in çağdaş mimarlığını yok saymak olmaz. Ya da Rafael Moneo ya da Fernando Menis’în bağlamla kurduğu ilişkiyi… Bakış açısına göre beğenilerim de değişiyor yani.

4-) Herkesin tercih döneminde bölüm seçmesine bir şeyler vesile olmuştur. Peki, siz neden Mimarlığı seçtiniz ve verdiğiniz bu karardan hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu?

Bence lise öğrencileri aslında meslekler konusunda çok da bilinçli değil. Bizim zamanımızda da değildi. Her devrin moda meslekleri oluyor ve herkes o mesleklere yöneliyor. Sonrasında o mesleğin modası geçince, ya da dışarıdan göründüğü gibi olmadığını farkedince hüsran yaşanıyor. Bazı moda mesleklerin piyasada karşılığı da o kadar geniş olmayabiliyor. Bunlar hep sorun… Mesela şöyle örneklerle de karşılaştım şimdiye kadar: “Mimarlık yazmayı düşünüyorum ama diyetisyenlik mi mimarlık mı karar veremedim” diyor öğrenci. “Git önce bir kafanı netleştir” diyorum bu tarz adaylara. Aslında onun da çok suçu yok: Puanının yettiği bölümler, o an moda olanlar ve kulaktan dolma bildikleri arasında sıkışıp kalıyor. O zaman da böyle acaip kafa karışıklıkları yaşanıyor.

Neyse bu kadar alakasız bilgiden sonra kendime geleyim. Ben de aynı bilinçsiz ekiptendim. Ama hep teknik disiplinlerden yanaydı gönlüm. Mühendislikler gibi. Aslında ben hep Makine mühendisi olmak istemiştim ve tercihlerimde de hep mühendislik yazmıştım. Tabi o zamanlar tercihlerini sınavdan önce yazıyordun. Bunları istiyorum deyip tercihlerini yapıp sınava öyle giriyordun. Sınavda olabilecek aksiliklere karşı da garantici bölümler de yazmak gerekiyordu yani:) Ben de dürüst olmak gerekitse bir anlık tercihler, sınav anındaki baz hatalar vb etmenlerle kendimi İTÜ Mimarlık Bölümü’nde bulmuştum. Bir yandan komik gelir bana hala, çünkü o kadar tercih iindeki tek mimarlık bölümü ve tek İstanbul tercihiydi. Bu kadar zaman sonra geriye baktığımda ise “iyi ki İTÜ Mimarlık Bölümü’nü” kazanmışım diyorum ama. Bugün sınava tekrar girsem tekrar mimarlık yazarım. Yaptığım işin beni yansıttığını düşünüyorum. Mimar olarak çalışmak ya da mimarlık eğitiminin bana kattığı hayata bakış açısından dolayı gerçekten mutluyum.

5-) Eğitim sistemimiz hakkında hemen hemen herkesin eleştirdiği belli başlı noktalar var. Peki, sizin Mimarlık Fakültesinde verilen eğitimde eleştirdiğiniz kısımlar nelerdir? 


13442429 575599965943430 4021526014286258463 o


Bence mimarlık eğitimi ile ilgili en önemli sorun bölüm ve kontenjan sorunu. Diğer sorunlar çözülür. O kadar çok mimarlık bölümü var ki… Bence gereğinden fazla mimar mezun oluyor her sene ve bu da mesleğin değerini düşürüyor. Üstelik ister inanın ister inanmayın ama bazı mimarlık bölümlerinde bir tane bile mimar öğretim üyesi yok. Hocaları arasında aşçı olmayan aşçılık bölümü olur mu ki mimarlıkta da olsun. Bu tarz bölümlerden yetişen öğrenci de yukarıda anlattığım mimar bakış açısına ne yazık ki asla sahip olamıyor. Boşu boşuna okumuş oluyor. Bu anlamda üniversitelerin bölümleri arasında inanılmaz bir kalite farkı var. Ama bizim mevzuatımıza göre her nereden mezun olursa olsun, ya da hangi bilgiye sahip olursa olsun mezun olur olmaz istediği büyüklükte yapıya mimar olarak imza atma yetkisine sahip oluyor. Mimarlık eğitimi alamamış mimarların imzaladığı, tasarladığı (??) binalarla doluyor çevremiz sonunda da. Eğitimle ilgili bence en önemli sorun bu.

Yoksa çok çalıştırılmak, bazen değerlendirme kriterlerinin öğrenciye çok subjektif gelmesi (bazen de gerçekten subjektif olması) gibi öğrenciye büyük sorunmuş gibi gelen şeyler aslında en kolay çözülecek konular.

6-) Mimarlık oldukça zor bir bölüm ve sanırım derslerde zorlanmamak pek mümkün olmuyor. Peki, eğitim hayatınızda en çok zorlandığınız ders hangisi oldu?

Eğitim hayatımda en zorlandığım ders “Temel Tasarım” oldu. Pekçokları için de böyledir eminim. Zira lisede alıştığın eğitimden bambaşka birşeyle karşılaşıyorsun, ve bunla da pat diye karşılaşıyorsun. Bundan büyük bir adaptasyon sıkıntısı olamaz. “”Neyin içine düştüm” diyebiliyorsun ilk anda. Hele benim gibi lise hayatında bile çok analitik düşünmüş birisi için. Zaten bir ekstra bilgi vereyim: Mimarlık bölümü en çok 1. sınıfta bırakılıyor. Bu adaptasyon sorunundan ötürü. 1. sınıfı aşınca herşey daha kolay yürüyor. Derin denize atılarak yüzmesi beklenen biri gibi oluyorsun bir parça. Yüzebilirsen deniz çok güzel:) Ama boğulma ihtimalin de var. Bunu göze almak gerekiyor.

7-) Gelecekte bu bölümde okuyacak kişilerde sizce ne gibi özellikler bulunmalı? 

13442609 575600115943415 5612803430453009562 o

Aslında sohbetin başından beri epeyce özellik sıraladım sanıyorum. Resim yapma örneğini verdim ama adayın kendini BENCE nasıl test edebileceğini anlatmadım:) Gözünü kapattığında içinde bulunduğun ortamı gözünde canlandırabiliyorsan, ya da bir odayı, mekanı tariflediğimizde gözünde canlanabiliyorsa mimarlık eğitimi almak için maya var demektir. Sonrası zaten öğreten kişinin sorunu. Öyle ya da böyle öğretiliyor iyi bir okulda. Tabi bunun yanında sabır, belirli bir iş disiplini, okumayı ve gezmeyi sevmek, bir parça da sağlam bir sinir yapısı şart. Son söylediğim özellikle ilk yıl şart.:)

😎 Ülkemizde son yıllarda gündem olan kentsel dönüşüm yavaş yavaş başlıyor. Bu durumun mimarlara olan katkılarından bahsedebilir misiniz?


Kentsel dönüşüm konusu başlıbaşına birden çok konferansa konu olabilir. Ben kentsel dönüşümün tekil bina bazında yapıldığında kent için çok da faydalı olduğuna inanmıyorum. Yani bir bina yıkılıp aynı kat sayısında (çoğunluklukla da birkaç kat daha yüksek) yapılınca o sokak daha iyi olmuyor. Yeşil artmıyor, çoğunlukla kaldırım genişlemiyor, otopark üretilmiyor. Kısaca kentlerimizi güzelleştirme anlamında çok işe yaramıyor. Ama tabi hem eski ve depreme dayanıksız binanın yenilenmesi, hem de inşaat sektöründeki mimar dahil aktörlere daha fazla iş çıkmasını sağlıyor ama keşke bina bazında değil de bölge bazında dönüşüm yapılabilse. O zaman bu işten kentlerimiz de daha karlı çıkacak.

9-) Türkiye’de Mimarlık hakkında neler düşünüyorsunuz? 

10446017 10152339862519947 5800165359342624546 n


Bu da oldukça uzun konuşulabilecek bir konu. Aslında ara ara çok çok iyi örnekler de ortaya konsa da ülkenin mimarlık yaklaşımını çok da başarılı bulmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bir kere iyi kent iyi yöneticiler ve iyi mimarlarla oluşur ancak yukarıda saydığım sebeplerden ötürü mimar kalitemiz de düşük. Tabi ki mal sahibi, yatırımcının da beklentileri de mimarlığın seviyesine direkt etki ediyor. 1 cm bile alan kaybetmeme kaygısı, yapının nitelikli olmasının önünde çoğu zaman. Ya da bunu kaça satabilirim kaygısı. Okulda üretilen kalitede projeler maalesef piyasada çoğunlukla bu sebeplerden ötürü çıkmıyor. Bir diğer sorun da tek tipleşme. Aynı apartman mimarisini ülkenin neresine gitsek görürüz ama Artvin’in coğrafi ve iklimsel koşulları ile Antalya aynı mı? Ama aynı mimarlık her yerde uygulanıyor. Buna biraz da yönetmelikler de sebep oluyor.

Yani özetle konu çok bilinmeyenli bir denklem.

Bu röportaj için Yenal Akgün hocamıza teşekkürlerimizi sunuyorum 🙂
Umarım siz okurlarımız içinde keyifli bir röportaj olmuştur.