Kulaklarım Patlıyor Sessizliğinden…

0 1

 Dal goncayı diyor üstad Dal goncayı bir sabah açılmış buldum. Ne güzel şarkı ne kadar da anlamlı. “Dünyada vefasızlığa bak” demiş üstad. İşte sosyofikirin özel yazılarından birine daha denk geldiniz. Bu yazılarda ilham aldığım, sanatsal olarak keyif aldığım bazı eserleri ve müzikleri sizin beğenininize sunacağım.

Beni etkileyen bir kaç. parçadan bahsetmek istiyorum. Öncelikle benim gibi biraz daha içine kapanık bir insansanız ve hayatı sorguluyorsanız sizinde beğeneceğinizi umuyorum.

1- Ice Tree -Kelly Thoma

Müzikteki enstrümanların seslerindeki rezonansın, kalitenin farkında mısınız ? Sanki size bir şeyler anlatıyor.  Özellikle Ney gerçekten de çok etkili olmuş bu güzel eserde. Ben bu eseri dinlediğimde hayatın ne kadar boş olduğunu. Aslındas hepimizin bir sonu olduğunu düşünüyorum. Ve beni felsefe ve ütopyalar dolu olmasını istediğim bir dünyaya götürüyor. İnsanların birbirlerinin emeklerini çalmadığı hırsın olmadığı, amaç paylaşmak ve sevgi, kardeşlik, dostluk üzerine kurulmıuş  onurlu bir dünya.. İşte bu çok güzel olurdu. Uzun zamazndır yazamamazkla beraber, çok özledim yazmayı içimden geçenleri sizlerle paylaşmak istedim.
Mozart- Requiem
Mozart hakkında söylenecek o kadar şey varki.. Hırsların, kötülüklerin olmadığı bir insanmış Mozart. şimdi dinlediğiniz  eserinde bir hikayedi var. Gelin okuyalım..

1791 yılı, Mozart “Sihirli Flüt” operası üzerinde çalışmaktadır. Temmuz ayında bir gün, koyu gri elbiseli genç bir adam Mozart’ın evine gelir ve ona imzasız bir mektup verir. Mektupta bir Requiem (Ölüler Duası veya Ölüm İlahisi) bestelemesi istenmektedir. Karşılığında dolgun bir ücret teklif edilmiş, fakat bir şart öne sürülmüştür; Mozart Requiem’i ısmarlayanın kim olduğunu araştırmayacaktır. 
Requiem’i ısmarlayan esrarengiz kişi, ileride kendisinin olduğunu iddia edeceği eserleri besteletmek adetinde olan bir konttu. Fakat bu esrarlı sipariş o sırada hastalık ve ölüm düşünceleri içinde bulunan Mozart’ı derinden etkilemiş siparişi veren esrarengiz adamın, kendi ölüm duasını yazarak ölüme hazırlanmasını bildirmek için ahiretten gelen bir haberci olduğu inancına saplanmıştı. Bir gün eşine “Yakında öleceğim, bundan eminim” demiştir. Bir yıl önce de dostu J. Haydn’ı Londra yolculuğuna uğurlarken gözyaşı dökmüş ve bir daha göremeyeceğini söylemiştir. 
Sihirli Flüt’ü tamamladıktan sonra, kendi ölümüyle günden güne daha fazla yakınlık duyduğu Requiem üzerinde ölümle randevusuna yetişme aceleciliği içinde ölesiye çalıştı. Fakat gücünün de günden güne eksildiğini fark ediyordu. Mozart o çağda Avrupa’nın sanat çevrelerinde yaygın “Sifilis” hastalığına tutulmuş, yaşamı boyunca türlü hastalıklar geçirmiş olması ve son yıllarda ölüm duygusuna kapılması nedeniyle direnci zayıflamıştı. Requiem üzerinde daha fazla çalışamayacağını anladığı gün, öğrencisi Süssmayer’e eseri nasıl tamamlamayı tasarladığını açıklar ve artık onunla birlikte çalışmaya başlar. 
Ömrünün son üç haftası içinde giderek şiddetlenen ateşi onu nihayet ölümle buluşturdu.1791 yılının 4 -5 Aralık günü gece yarısından sonra son nefesini verdiğinde Requiem’in “Lacrimosa” bölümünün dokuzuncu mezüründe kalmıştı. 
Mozart, ölüm ve ölümsüzlüğün yaşamın ta kendisi olduğuna inandı. Hep ölüm anını düşündü ve ömrünü boşa harcamadı. Ölümü alın yazısı idi fakat, ölümsüzlüğünü kendisi yazdı; kendisini en büyük tabiat kanunu olan çalışmaya adadı. Doğanın kendisine armağan ettiği üstün yeteneği, üretici gücü insanlığın hizmetinde kullandı. Kalbi insan sevgisi ve hakikat ışığı ile doluydu ve onu insanlara sundu. Ölümün gölgesi altında bile, asırların ötesine seslenecek eserler üretti. İnsanların kalplerini ısıtan, gönüllerini rahatlatan bu eserleriyle ölümsüzlüğe erişti sonsuza uzanan ışık oldu.

kulaklarım patlıyor sessizliğinden
yorgunluğundan ölüyorum
sinekler yapışıyor vücuduma gitmiyorlar
yayılıyor kanları vurduğumda
denizi araladım geçtim bir aşktan
attım kum torbalarımı döktüm yaprakları
ama sanki uzandın tenime hissettim
terim aktı parmak aralarından
bazen , ne yaparsan yap olmuyor bazen
bazen, ne yaparsan yap olmuyor bazen
kanım hızlanıyor bazen damarlarımda
kan çanakları aynada levham boynumda
bir yapbozu tamamlarken bakıyorum büyük parçan eksik
kalbin olduğu
bazen bir vücudu sarıyorum
banıp parmağımı tadına bakıp
gözümü sevmeye karartıp yapamıyorum
bazen, ne yaparsan yap olmuyor bazen
bazen, ne yaparsan yap olmuyor bazen
acı bir tat kalıyor ağzımda
bazen yutup unutup bazen tükürüyorum
bazen ayılıp uyanıp bir nefesle yanımda adı yok sırtı var
bana dönük bükük
soğuğa çeviriyorum suyu ağlıyorum
bakıp içine ayılamayıp anlayamıyorum
bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen
bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen
derimin altında başarılı ayrılık notları
yazılmış, çöpe atılmış intihar mektupları
vuruyorum sokaklara bedenimi hayallere
hayatımı yine omuzlarıma
acımı alsınlar diye sığınıp kurtaracak kadınlara
15 dakkamı